İnsan, her gün yüzlerle binlerle ölçülen miktarda karar vermek durumunda kalır ve bu kararları ile kendini, karşısındaki kişileri veya durumları yönetir. Bu kararların bir kısmını duygusal zekası ile bir kısmını mantıksal zekası ile çoğu kez de her ikisini de aynı anda kullanarak verir. Yöneticilerde her insan gibi her gün yönetsel görevlerinde çok sayıda karar verir ancak bu kararlarının sonucu olarak kendilerinden mutlak bir başarı beklenir.
Günümüz dünyasında yöneticilerin mantıksal bir zeka ile görevlerini yaptıkları, işlerinde ve kararlarında duyguyu hiç karıştırmadıkları ve duygusal alınan kararların yanlış olacağı gibi bir kanaat toplumda vardır. Halbuki son yıllarda yapılan araştırmalarda göstermektedir ki duygusal zekası zayıf olan bir yöneticinin kendi duygularını ve karşısındakinin duygularını anlayamadığı bunun sonucuda kendisini ve karşısındakini yönlendirip yönetemediği görülmüştür. Çevremizden de kolayca gözlemlenebileceği gibi mantıksal karar gerektiren durumlarda çok başarılı olmuş bazı kişilerin iş ve sosyal hayatında o denli bir başarı sergileyemediği ve potansiyelini tam olarak kullanamadığı görülmüştür. Öyleyse başarıda duygusal zekanın, ölçülebilir zeka(IQ) kadar önemli bir değer olduğu ortadadır.
Bilim insanları, duygusal zekanın IQ gibi kalıtsal veya geliştirilemez olmadığını tespit etmişlerdir. Öyleyse başarıya bu denli etkisi olan ve geliştirilebilir bir değer olan duygusal zeka kavramını kişinin potansiyelini gerçek hayata aktarma yetisi olarak düşünürsek bu yeteneğimizi geliştirmek için yapabileceklerimiz elbette olmalıdır. Kişisel gelişim dünyası, kişinin potansiyellerini ortaya çıkartarak ve sosyal zekamızı mantıksal zeka ile harmanlayarak mutlak başarı için uğraş vermektedir.
Başarı, empati kurabilen, motivasyon yaratabilen, ekip ruhunu oluşturmuş, kendini ve karşısındakileri anlayabilmiş dolayısıyla kendini ve karşısındakini yönlendirip yönetebilen yöneticilerin olmaktadır ve olacaktır.
|