Nefes Eğitimcisi Oluyorum
Çok sıcak bir yaz... Akşamları sıcaktan nefes alamıyorum, uykum kaçıyor. Edirne'de yapılacak fazla bir şey yok. Ben benlik arayışımın içine girmişim. Yeni bir bilgelik, üstün bir farkındalık yakalamaya uğraşıyorum. Hep daha fazlasını ister ya insanoğlu, daha fazlası olmalı zamanlarındayım. Bir tarafım da öğrenci, "hazır olunca öğretmen gelir uğraşma" diyor.
Can dostum, yol arkadaşım; uzun zamandır nefes diyor, nefesine tam odaklanmak, nefsini kontrol altına almak için akşamları uzun uğraşlar sergiliyor. Güzel kızım, gül yüzlümün nefes alışlarını izlerken hooommmm diye taklit ediyor ben de onlara keyifle gülümsüyorum ve erteliyorum onlara katılmayı.
İçimde yoğun bir sıkıntı var. İş yerimdeki arkadaşımla hiç olmaması gereken bir sebepten kırılıyoruz ve gidiyor. Vardır bunda da bir hayır deyip, olacak olan değişimi bekliyorum. Ardından, bana acayip bir güç geliyor. Daha önce de Kuantum Yaşam Okulu’na gitmeye karar verdiğim gibi, bir çırpıda karar veriyorum ve Mustafa KARTAL’ı arıyorum, ben nefes eğitimi almak istiyorum diyorum. O da bana hemen başlayacağını söylüyor. Akışa bırakmak ve çok istemek ne güzel! Evren, bana hemen, olsun o halde diye cevap veriyor ve keşiş yolculuğum başlıyor. Aslında ben uzun zamandır gezginim, anda geleni kabul halindeyim. Öyle güzel şeyler elde ettim ki bu sayede anlatamam. Yaradan neylerse, güzel eyler deyip yola koyuluyorum.
Nefes Okuluna giderken içim kıpır kıpır. Acaba burada beni neler bekliyor diye içimden mırıldanıyorum. Al nefes, ver nefes ile ne olacak diyor egom. Seni fark ediyorum, otur aşağı diyorum. Maltepe’de güzel bir bahçede otururlarken buluyorum Mustafa Hocamı ve arkadaşlarımı. Öyle şeker, öyle samimi, öyle içten ki hepsi…
Kişisel gelişimcilerde çoğunlukla gözlemlediğim, mesafe, ulaşılmazlık, blokaj, ben oldum halleri vardır. Ama bu sefer bunların hepsinin çok tersi oluyor, hatta daha fazlası. Aradığım aile ortamında ders keyfini yakalıyorum. Boş bir anını bile bizden ayrı geçirmeyen bir adam görüyorum. Bana göre, samimi, içten, bize tüm bilgeliğini sonuna kadar açan harika bir öğretmen, ona göre öğrenci olan Mustafa KARTAL Sonra dersler başlıyor. Her gün bir önceki günden daha güzel…Farkındalık ve anda kalmak hep uğraştığım şey, zaman zaman yaşıyordum ama nefes ile her an bu kadar çok yaşayacağımı hiç ummuyordum.
Önce ayetteki nefsini bilmek öğretisinin doğru nefes almak olduğunu ve en kızdığımız anda derin bir nefes alarak anında değiştiğimizi gördüm. Küçücük bir kızın doğru nefes tutuşuyla anında dünya kadar şeyi ezberlediğini, bir köpeğin sıcakta yerde yatarken kolayca kendi vücudunu soğutabildiğini ama bizim yanıyoruz. Derken kendi gücümüzü kullanamayarak çok zararlı olan klimaya sarıldığımızı keşfettim vs.vs. Bir gün derse geldim, bu gün holoterapi diyor hoca, hayda bu da ne? Mustafa Bey’e göre “Fabrika ayarlarına geri dönmek” anlamına geliyor ve bize holoterapiyi anlatıyor. Biz de egomuz “yapma” dese de hazırlanıyoruz yeni serüvenimize. Yatar vaziyette, hocanın denetiminde, nefes alışverişine başlıyoruz. Sonra kendimizden geçiyoruz ve teta seviyesinde uçmaya başlıyoruz. Sadece andayız sanki başka hiçbir şey yok yeryüzünde, bilinçaltımız olduğu haliyle tüm çıplaklığı ile gözümüzün önüne serilivermiş ve hocamızın sesi geliyor derinden. “Sahip olduklarını, sahip olduğunu sandıklarını özgür bırak ve katlanarak sana dönüşlerini izle” diyor. O anda benden yoğun bir çığlık sesi geliyor, canım acıyor ama bırakıyorum ya da gitmelerine izin veriyorum. Ardından “en çok kırıldıklarını affet, kalbine al, bağışla ve özgür bırak” diyor. Sırayla gözümün önüne geliyor kişiler, seremoni halinde bağışlıyor ve kalbime alıyorum herkesi teker teker…
En can alıcı kişi de kim biliyor musunuz? Belki de en zor bağışlanır olanı, tabi ki kendim. Yani kendini olduğun gibi kabul etmek ne zor bir şey aslında bir bilseniz… Herkes ben kurbanım, hiç suçum yok, kendimi çok seviyorum der ama gizliden kendine küstür. Teta seviyesindeyken, bilinçaltı her şeyi yüzeye çıkarır zaten. Kendimi kabul zevkini yaşarken bir baktım, hiç aklımda olmayan, uzun zamandır görüşmediğim arkadaşım, daha doğrusu benle görüşmeyi reddeden arkadaşım gözlerimin önünde, af diliyorum ve kalbime alıyorum onu da. Bir bakıyorum çalışmanın sonunda çırılçıplak kalmışım, tüm yük üzerimden gitmiş. Uyanıyorum, arkadaşlarıma bakıyorum, sanki onlar onlar değil, karşımda bir melek ordusu duruyor. Her biri ayrı ayrı arınmış, berraklaşmış, gençleşmiş.
Benim de hayatımda en özel terapi deneyimi olarak hafızama kazınıyor. Bir süre sonra eğitim bitiyor, sevgiyle, bildiğini sonuna kadar hiç çekinmeden vermeye çalışan değerli öğretmenimizin ışığı ile…İş yerime geri dönüyorum ve mucizeleri beklemeye başlıyorum, her gece kabus gibi rüyalar görüyorum. Sağ olsun Işık Hocamdan aldığım Rüya Eğitimleri ile arınmaya başladığımı hissediyorum. Öyle mutlu, öyle canlıyım ki en az on kişi ne kadar gençleşmişsin diyor, şaşırıyorum. Bir anda çok değişik şehirlerden, benden eğitim almaya gelen insanlar oluyor. Mucizeyi her an hissedip yaşamaya başlıyorum. Benim için en can alıcısı ne biliyor musunuz on beş yıldır görüşmediğim arkadaşım telefonumu internetten bulup, bana ulaşıyor ve geçmişte yaşanan ne varsa unutalım diyor, inanamıyorum. E bu mudur, budur diyorum içimden sessizce. Uzun zamandır kitabıma başlamak istiyordum, bir türlü ilham gelmiyordu.
Bir anda aklıma Beethoven geliyor; “Müzik benim ilham yeteneğimden çok, Yaradanın en iyisini yapma arzusuna bağlıdır. Fikirler doğru olduğunda, ön hazırlığın hiçbir önemi yoktur.” Ve artık kitabımı yazıyorum. Ben de artık tüm benliğimle inanarak; “Bıraktım aksın, izin verdim olsun” diyorum.
Benim varlığımın büyümesine sürekli destek veren, bana kötülükler yapıp, hayatın güzelliğini ve gücümü anlamamı sağlayan herkese, Yaradan’a, Şemsi Tebriz-i’ye, R. Şanal’a, Mustafa Kartal’a, gül yüzlüme ve tabi ki beni özgür bırakıp, izin veren egoma sonsuz sevgi ve şükran yolluyorum. Holoterapiyi zevkle tüm danışanlarıma uyguluyorum ve yaşadıkları mucizevi deneyimleri seyretmekten büyük keyif alıyorum.
|